Sosyal Medya

Güncel

İbrahim Kiras: Itrî’ye “camiye müzik soktu diye” lanet okuyorlar

Karar Gazetesi yazarı İbrahim Kiras Cumhurbaşkanı Erdoğan ile başlayan "İslam'da Reform" sürecini tarihi perspektiften köşesine taşıdı.



İbrahim Kiras dinde reform kelimesinin teba içinde geçmişte hoş karşılanmadığını ama güncelleme diyebileceğimiz uygulamaların zamanla karşılık bulduğunu iddia etti. Bu uygulamanın bugün de geçmişte de bir kesim tarafından sert eleştirildiğini Itri örneği üzerinden açıklayarak onu da Camiye müzik sokulmasıyla eleştirilmesini hatırlattı.

Yazının Tamamı

Dikkatinizi çekmiÅŸtir, gerek CumhurbaÅŸkanı’nın gerekse Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı’nın açıklamalarında altı çizilme gereÄŸi duyulan husus “güncelleme” derken asla ve asla “reform”un kastedilmediÄŸiydi. Reform sözünün bizim dindarlarımızda olumsuz çaÄŸrışımları vardır. Orta ÇaÄŸ’ın ardından Hristiyanlık içinde geliÅŸen Protestan reformundan ziyade, cumhuriyetin ilk yıllarında bazı aklı evvellerin “dinî modernleÅŸme” adı altında ortaya attıkları “proje”leri hatırlatır bize reform kelimesi.
 
“Camilere sıralar konulsun, ayakkabıyla girilsin” gibi teklifler kabul görüp uygulanmış olmasa da bunların haddinden fazla reaksiyon oluÅŸturduÄŸu ve toplum hafızasında çok olumsuz izler bıraktığı muhakkak. Zaten ezanın Türkçe okunması uygulaması tek başına dindar çoÄŸunluÄŸun bu alandaki hassasiyetini belirleyen bir örnek. Ãœstelik Türkçe ezan uygulamasına eÅŸlik eden milletleÅŸme retoriÄŸi tam aksi yönde bir sonuç doÄŸurdu ve bazı dindar insanları kategorik olarak milli kimliklerine mesafeli durmaya itti.
 
Cumhuriyet modernistlerinin Ä°kinci MeÅŸrutiyet’in yenilenmecilerinden farklılıkları ayrı bir yazı konusu olur. Ancak tam da bu noktada kısaca ÅŸunu ifade etmek lazım: On dokuzuncu asrın sonlarında ve yirminci asrın baÅŸlarında Müslüman düşünürlerin geleneÄŸimizdeki ihya ve tecdit (yenilenme) kavramlarını öne çıkararak tartıştıkları ve en veciz ifadesini Mehmet Akif’in “DoÄŸrudan doÄŸruya Kuran’dan alıp ilhamı/Asrın idrakine söyletmeliyiz Ä°slam’ı” mısralarında bulan bakış açısı Cihan Harbi’nden maÄŸlup çıkışımızın ardından siyasetin ve aydınların desteÄŸini kaybetti. Cumhuriyet devrinde ortaya çıkan ve yanlışlıkla önceki devirdeki fikir akımının adıyla anılan toplumsal reaksiyon ise “sosyo-politik alanda yenilikçi, dini alanda muhafazakâr” bir tutum olarak ÅŸekillendi.
 
***
 
Åžimdi CumhurbaÅŸkanı’nın “güncelleme” çaÄŸrısı üzerinden baÅŸlayan -veya bu vesileyle yeniden alev alan- tartışmanın bir tarafında her yeniliÄŸe “eyvah, dinimizde reform yapacaklar” endiÅŸesiyle yaklaÅŸan bir kesim yer alıyor.
 
Diğer tarafta ise İslam hukukçularının vaktiyle karşılarına çıkan problemlere temel kaynaklardan hareketle o günün şartları çerçevesinde buldukları çözüm önerileri demek olan fıkıh kurallarının bugünün şartlarına uyarlanması talebinin sahipleri var. Ancak bu ikinci kesimin dertlerini dindar halk çoğunluğuna anlatabilmesi kolay değil. Çünkü sıradan insanların dinin şekil tarafıyla özünü ayırt etme ve bu manada birtakım fıkıh kurallarının din demek olmadığını düşünmeleri zor.
 
Dolayısıyla Ä°slam’ı “tek bir çağın deÄŸil, bütün çaÄŸların ve bu arada bugünün insanlarının ihtiyaçlarının cevabı” olarak ileri sürmeyi dini deÄŸiÅŸtirme çabası olarak göreceklerin çıkması normal.
 
Aradaki farkı idrak edebilmek için ciddi bir eÄŸitimden geçmiÅŸ olmak gerektiÄŸi düşünülebilir. Ama mesele tam olarak eÄŸitim de sayılmaz. Zira bugüne mahsus olmayan, tarih boyunca benzerlerine rastladığımız bir tartışmadan söz ediyoruz. Bugün “hoca” denilen birtakım adamlar Salat-ı Ãœmmiye ve Kurban Bayramı Namazı Tekbiri’nin bestecisi Itrî’ye “camiye müzik soktu diye” lanet okuyorlar ama Itrî’nin yaÅŸadığı çaÄŸda da eksik deÄŸildi bu kafa. 17. yüzyılda bir “öze dönüş” hareketi olarak çıkan Kadızadeliler, Ä°slam’ın özüyle ne ilgisi olduÄŸu anlaşılmayan “tütünün ve kahvenin helal mi haram mı olduÄŸu, Hz. Peygamber’in anne babasının Müslüman mı kâfir mi oldukları, Firavun’un imanının geçerli olup olmadığı” gibi konularda kendileri gibi düşünmeyenleri tekfire yönelmiÅŸlerdi.
 
Kâtip Çelebî, Kanuni döneminin sonlarında medreselerden akli bilimlere ilişkin derslerin kaldırılmış olmasının yarattığı sonuç olarak görür bu hareketi. (İlahiyat fakültelerinde okutulan felsefe, mantık vb dersleri kaldırma girişimleri sırasında da bu örneği zikretmiştik!)
 
Ancak belki de daha Hariciler-Mürciye veya Mutezile-Cebriye tartışmalarında erken örneklerini gördüğümüz, bilahare Sünni akaidin EÅŸ’ari-Maturidi kollarında rastladığımız “yorum farkları” hesaba katılmadan bugünü anlamak zor. Bu bakımdan aslında meselenin iki tarafını çok kabaca akıl ve nakil taraftarları olarak tanımlamak yanlış olmaz. Ancak bugünkü tartışmanın veya kamplaÅŸmanın sosyolojik boyutunu da ihmal etmemek gerekiyor tabii.
 
***
 
Aslında CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan kiÅŸisel tutumu itibarıyla yenilikçilerden ziyade gelenekçi Ä°slam anlayışına yakın bilinir. Nitekim geçtiÄŸimiz aylarda yaptığı bir konuÅŸmada dile getirdiÄŸi “Türedi tipler sünneti ciddi manada tartışır hale geldiler. Bu tartışmaların ülkemizde yapılması bizler için ciddi manada bir üzüntü sebebidir” sözleri gelenekçi kesimde memnuniyet uyandırmıştı.
 
Ne var ki bugün gelenekçi kanadın anakronik İslam yorumu toplumda o derecede rahatsızlık uyandırıyor ki merkez sağ bir partinin lideri olmak hasebiyle Erdoğan konuya müdahale etmek gereği duymuş olmalı.
 
Zira çoğunlukla gayrı resmi din tedrisatından geldikleri için merdiven altı hocalar dediğimiz zevatın İslam adına ortaya koydukları anlayış Müslüman kimliğiyle siyaset yapan bir kadroyu da aşağıya doğru çekebilecek bir toplumsal probleme dönüşmüş bulunuyor.
 

 

CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın açtığı bu tartışma, tarafların hassasiyetlerini ortaya koymalarına ve sorunlarımızın çözümü için bir ortak yol bulmaya vesile olabilirse çok deÄŸerli bir imkân.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.